Bir ilişkiye başladığımızda iki seçeneğimiz vardır : Ya beraber iyileşir ve kendi özümüze temas ederiz, ya da beraber yıkılır ve kendimizden ayrı düşeriz.
Hayatın avuçlarımıza bıraktığı ilişki, bizim onu beraber nasıl değerlendirmeye gönüllü olduğumuza bağlı olarak yeşermeye başlar.
İster beraber iyileşmeye gönül vermiş olalım, ister yıkılmaya şu bir kesindir ki; iyileşme de yıkım da değişimi getirecek, ve en derin yaralarımızı gün ışığına çıkaracaktır.
Böyle fırtınalı anlarda sadece “hastalıkta ve sağlıkta” demenin yeterli olmadığını, “içsel yaralarımızla ve içsel yaralarımız olmadan” demenin önemini anlarız.
Bastırılmış yaralar, bastırıldığı kadar bizi vahşileştirir.
Ve fakat, birçoğumuz bir ilişkiye en ehlileşmiş taraflarımızla gireriz.
Tıpkı ayın dönüşü gibi, kişiliğimiz de fazlara bölünmeye başladığında ve karanlık yüzümüz açığa çıktığında artık bilinçsiz, savunmasız ve korkmuş haldeyizdir.
Ve ne kadar korkuyorsak o kadar vahşi ve saldırgan oluruz.
Farkında olmadığımız içsel yaralar, şefkatle kucaklamayı seçmediğimizde bize yapmayacağımız şeyler yaptırmaya başlar. Kendimizi “aşk uğruna” derken yakalar, ama aslında iyileştirmemiz gereken “içsel yaralar uğruna” mücadele ederiz.
Yol ayrımına geldiğimiz nokta, kişiliğimizin karanlık fazının geldiğini farkederek, beraber iyileşme seçimini yapmakla başlar.
Bu sayede saldırgan parçalarımızdan, dirayetli insanlara dönüşmeyi öğreniriz.
Kalbimle.🌿 #benanınkaleminden
留言